21 Kasım 2014 Cuma

OYUN TUTKUSUYLA GELEN BAŞARI HİKAYESİ

Huzurlarınızda 13 Yaşındaki Dünyanın En Genç CEO'su!

 
13 yaşında büyük ihtimalle halen büyüyünce hangi mesleği yapmak istediğinizi düşünüyordunuz değil mi? Önünüzde uzun bir vakit olduğunu, halen hayal kurmak için zamanınız olduğuna inanıyordunuz?
Jordan Casey ile tanışın. 13 yaşında ve hayal kurmak yerine hayallerini gerçekleştirmek için yola çıktığında sadece 9 yaşındaydı. Bugün dünyanın en genç programcısı, App Store uygulama geliştiricisi ve CEO’su. Onlarca ülkede en saygın seminerlerde konuşmalar yapıyor ve ilk bilgisayar oyununu geliştiriyor.
İrlandalı Jordan Casey henüz 9 yaşındayken Flash üzerinden oyunlar geliştirmeye başladı. Zamanla bunun ileride de yapmak istediği meslek olduğunu anlayan Casey, hayal kurmakla yetinmedi ve gerçekleştirmek için kısa sürede inisiyatif aldı. Oyun yazmak için gerekli olan tüm programları sadece 10 yaşında öğrendi. Üstelik bir yandan da okuluna aksatmadan devam ederken.
Casey 12 yaşında ilk App Store oyunu Alien Ball Vs Humans’ı satışa sundu ve şirketi Casey Games’i kurdu. Şirketinin geliştirdiği oyunlar bir kenara düzenli bir şekilde dünyanın dört bir yanında konferanslara katılıyor ve aralarında LinkedInAmazonPayPal gibi sitelerin CEO’larının da bulunduğu dinleyicilere genç bir CEO olarak zor yoldan öğrendiklerini anlatıyor. Sadece geçtiğimiz birkaç ay içindeAlmanyaİngiltereFransaABD ve Hindistan’da konferanslara katıldı.
Casey’nin kahramanları Apple’ın kurucuları Steve Jobs, Steve Wozniak ve fenomen haline gelenMinecraft oyununun yaratıcısı Markus Persson. En iyi fikirlerini ise anneannesinin evinin arka bahçesinde duvara şut çekerek top oynadığında bulduğunu söylüyor. Bir sonraki hedefi ise şirketi ile XBOX ve Play Station için oyun geliştirmek.
Jordan Casey’nin hikayesinden alınacak çok ders var ama bunların çoğunu uygulamak bizim için geç olabilir. Belki çocuklarımız için… Video oyunları ve teknolojiyi çocuklarınızda geçici bir heves veya zararlı unsurlar olarak görmeyin. Eğer çocuğunuzun bunlara ilgisi varsa, teknolojiyi sadece tüketen değil, üreten birisi olması için de onu cesaretlendirin. Oyun ve programcılık sektörü sahip olduğu devasa imkanlara rağmen halen bir okul diploması yerine sahip olunan beceriye bakılan nadir sektörlerden birisi. Çocuğunuz eğer teknoloji ile iç içe olmak istiyorsa, bunu bir tehlike olarak görmeyin, çocuğunuz için bir fırsata ve kariyere nasıl çevirebileceğinizi düşünün.
Sizin çocuğunuzun tutkusu nedir?
KAYNAK:www.kigem.com



3 Kasım 2014 Pazartesi

MANTIKSIZ İNANÇLARIMIZ




Hızla akıp geçen zaman içinde hepimiz kendimize bir takım inançlar ediniriz.Sahip olduğumuz bu inançlar doğrultusunda da hayatımıza yön veririz.Başarılarımız, başarısızlıklarımız, kazançlarımız, kayıplarımız, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz ve daha birçok şeyi onlara bağlı yaşarız.Yaşamın her alanında etkisini görmemiz mümkündür.Kimisinin farkındayız kimisinin varlığından bile haberdar değiliz.Oysa ki farkında olmadığımız ve bizim hayatımıza yön veren önemli inançlarımız vardır.
İnançlarımızı gözden geçirdiğimizde bunların kimisinin mantıksız inançlar olduğunu göreceğiz. Mantıksız inançlar, ilerlememizi engelleyen bizleri olumsuz yönde etkileyen inançlardır.Birçok mantıksız inancımızın, çocukluğumuzun ürünü olduğu genel bir kanıdır.Bu inançlar, ebeveynlerden veya önemli başka figürlerden özümsenmiş mesajlar olabilir.Bazen olumsuz düşüncelerimiz irade dışıdır ve nereden kaynaklandığının farkında olamayız.Bu inançların nerden kaynaklandığına bakılmaksızın, bilişsel terapistler inancın mantıklı mı yoksa mantıksız mı olduğuna karar vermek için dört ana kriter belirlemişlerdir.Bunlar:
1.       İnanç esnek mi (mantıklı) veya değişmez mi (mantıksız)?
2.       İnanç gerçek ile uyumlu mu (mantıklı), uyumsuz mu (mantıksız)?
3.       İnanç akla uygun mu (mantıklı), yoksa değil mi (mantıksız)?
4.       İnanç, birey ve bulunduğu sosyal grup için büyük ölçüde üretken sonuçlara öncülük ediyor mu (mantıklı), yoksa birey ve bulunduğu sosyal grubu verimsiz hale mı getiriyor (mantıksız)?
Yukarıda saymış olduğumuz dört madde bize inançlarımızın mantıklı mı yoksa mantıksız mı olduğunu göstermektedir.Fakat birçok mantıksız inancımızın kolay kolay farkına varamayız.Bu nedenle sizlere birkaç mantıksız inan örneği vermek istiyorum.
·         İnsanlar benim beklentilerime göre yaşamalılar, yoksa yaşam çekilmez olur.
·         İnsanlar bana adil davranmalıdır.
·         Benim için önemli olan herkes tarafından onaylanmalı ve kabul edilmeliyim.
·         Eğer istediğim her şeyi elde edemezsem, tamamen mutlu olamam.
·         Dünya berbat bir yer, çünkü bana hakkım olanı vermiyor.
·         Hiç kimseye güvenemezsin.
·         Hiçbir şeyi tamamlayamam/bitiremem.
Daha birçok mantıksız inanç sıralayarak listeyi uzatmamız mümkündür. Fakat burada önemli olan kendi sınırlayan inançlarımızı tespit ederek onları hayatımızdan çıkarmaktır.Çünkü onlar daha verimli ve mutlu yaşamamızı engelleyen şeylerden biridir.Sınırlayıcı inancınızı öğrendiğiniz zaman iki haftanızı onu hiç düşünmeden geçirmeyi deneyin. Hayatınızı olumsuz anlamda etkilediğini düşünüyor ve üstesinden gelemiyorsanız bir uzmandan destek alabilirsiniz.

                Unutmayalım ki bu hayatta neye inanıyorsak onu yaşıyoruz.

14 Ekim 2014 Salı

AVUÇLARINIZDAKİ YILDIZ...

     Mutluluk üzerine yazılmış yüzlerce yazı okuyabilirsiniz.Buna rağmen okumakta olduğum Ustaca Sevmek adlı kitabın bir bölümü sizlerle paylaşmak istedim.Çünkü Don Miguel Ruiz çok sade ve anlaşılır bir dille anlatmış. Lafı çok fazla uzatmadan o bölümü paylaşacağım.

     "Adamın sevgiyle dolup taşan yüreği bir akşam bir mucize gerçekleştirmiş.Yıldızları seyrederken aralarında en güzelini bulmuş.Sevgisinin büyüklüğüyle bu yıldız gökten yeryüzüne, ellerinin arasına kaymış.Mutluluğu çok derinmiş, kadına gidip sevgisini kanıtlamak için yıldızı eline vermeye can atmış.Yıldızı kadının avuçlarına bıraktığı an kadının yüreğinde kuşku gelip geçmiş. Aşırıymış bu sevgi.İşte o an yıldız ellerinden düşüp binlerce küçük parçaya ayrılmış.
     Yanlış kimindi? hatanın ne olduğunu bilmek ister misiniz?Adamın yanlışı mutluluğunu kadına verebileceğini düşünmekti.Mutluluk asla dışımızdan gelmez.adamın mutluluğunun kaynağı içinden gelen sevgiydi.Kadının mutluluğunun kaynağı da kendi içinden gelen sevgiydi. Ama adam kadını mutluluğunun sorumlusu kıldığı an kadın yıldızı parçaladı.
     Mutluluğumuzu alıp başka birisinin ellerine bırakacak olursanız er geç kırılacaktır.Mutluluğunuzu başka birisine verirseniz alıp götürebilir. Çünkü mutluluk yalnızca sizin içinizden gelebilir ve sevginizin sonucudur. Başka birisini hiçbir zaman kendi mutluluğumuzdan sorumlu kılamayız. Ama evlenirken ilk yaptığımız yüzükleri birbirimizin parmağına takmaktır. Onun sizi, sizin onu mutlu kılacağınız beklentisiyle yıldızlarımızı birbirimizin eline veririz. Birisini ne kadar çok severseniz sevin onun olmasını istediği kişi olamayacaksınız.
     Bu, daha başlangıçta çoğumuzun düştüğü bir yanlış. Mutluluğumuzu eşimize dayandırıyoruz, ilişki de bu şekilde tıkanıp kalıyor. Tutamayacağımız sözler veriyor, kendimizi başarısızlığa mahkum ediyoruz."

     Umarım sizlerde avuçlarındaki sevgi yıldızlarını, bir ömür parlak tutabilmeyi başaranlardan olursunuz.

   


2 Eylül 2014 Salı

Hayat...


Hayat bir verip bir alıyorsun

Nedir amacın? Nedir alıp vermediğin?

Tam mutluluğu yakaladım derken dikenlerin tatlı tatlı can yakıyor

Ne gariptir ki mutluluğun etkisiyle canının yandığını da hissetmiyorsun.

Savunmasız anımızda sınıyorsun bizi.

Acılarımızı yaşarken arada fısıltıyla "mutluluk da var" diyorsun.

Her şey sırayla diyorsun lakin bizim yaptığımız sıralamayı beğenmiyorsun

Sahne senin diyorsun rolleri sen belirliyorsun.

Özgürsün diyorsun kanat veriyorsun kanatlara uçacak gücü vermiyorsun.

Bazen tercih senin diyorsun tek seçenek sunuyorsun.

Buldum derken elimden alıyorsun.

Nesin? Kimsin? Var mıdır senin de zayıf noktaların?

30 Haziran 2014 Pazartesi

HAYAT ARKADAŞINIZ


 Günümüzde kronik hastalığı olan kişilerin sayısı giderek artmaktadır. Hepimizin çevresinde duyduğu hipertansiyon, şeker, kronik böbrek yetmezliği, kanser bunlardan sadece birkaçıdır. Bu hastalıkları olan kişiler, farklı tedavi şekillerine sahip oldukları gibi farklı yaşam şekillerine de sahip olurlar. Size bu hastalıkların her hangi birisinin tanısı konulduğunda o artık sizin hayat arkadaşlarınızdan biri olacaktır. Yaşamınızın geri kalan kısmını onunla birlikte sürdüreceksiniz.

Zaman zaman size itiraz edecek ve onunla geçinemediğiniz anlar olacaktır. Çünkü siz kahveyi bol şekerli içmeyi severken o bunu sevmeyecektir. Sadece içtiğiniz kahveye müdahale etmekle kalmayacak. Yediğiniz yemeklere, hobilerinize, alışkanlıklarınıza kimi zamanda çalışma temponuza karışacaktır. Hayatın her alanında olduğu gibi bu alanda da sizden fedakarlık istenecektir... Sizde bu yolda daha mutlu olabilmek için yaşam şeklinizi yavaş yavaş değiştirmeye başlayacaksınız. Artık yemekler daha tuzsuz, kahveler- çaylar daha şekersiz bir de alkol alıyorsanız azaltmanız hatta bırakmanız gerekebilir. Çok yoğun çalışıyorsanız yeni hayat arkadaşınız bunu da gözden geçirmenizi isteyebilir.Bu saydıklarıma sizde birçok madde ekleyebilirsiniz.

Bazı zamanlarda da beklenmedik bir anda birden fazla hayat arkadaşınız olabilir. Hatta bunlar bile aralarında anlaşmazlıklar yaşayabilirler. Kimisi fazla su içmenizden hoşlanmayabilir, kimisi şekerden, kimisi tuzdan…Birinin gönlü hoş olurken diğeri size zorluklar çıkarabilir. İşte burada asıl önemli görev size düşüyor. Aradaki dengeyi korumak size daha kaliteli ve uzun bir hayat sunacaktır.

Bu arkadaşlar sadece sizin yaşamınızda değişiklikler yaratmayacaktır. Çevrenizde ve ailenizde de değişiklikler olacaktır. Belki de ailenizden birini seçeceksiniz. Seçtiğiniz kişi bu yolda sizin elinizi sıkıca tutan, size her adımda yardımcı olan kişi olacaktır.Arada bir ziyaret ettiğiniz hastaneye,artık daha sık gitmeye başlayabilirsiniz.Çünkü bazı hayat arkadaşlarınızla ancak böyle mutlu olacaksınız.

Bu noktada yapmanız gereken en önemli şey yaşamınıza yeni bir bakış açısı ile bakmak.Ve bir takım sorulara kendi içinizden cevaplar vermek.Bu durumda daha iyi neler yapabilirsiniz? Bunu yalnızca siz mi yaşıyorsunuz? Hayatınızdaki  kronik hastalıkla yaşam programınızı nasıl düzenleyebilirsiniz? Nelerden vazgeçmelisiniz? Neleri kazanmalısınız? Güçlü yönleriniz neler ve bunları nasıl kullanabilirsiniz? Yeni hedefleriniz var mı? Hastalığınızla ilgili yeterli bilgiye sahip misiniz?

            Saymış olduğumuz soruların sayısını arttırabilirsiniz.Hayatınızda gelişen olumlu şeylere biraz daha fazla odaklanarak moral ve motivasyonunuzu yükseltebilirsiniz.Her şey sizin baktığınız pencerenin rengine göre şekil değiştirecektir.Her anın kendine özgü güzelliğini fark edeceksiniz.Yeni hayat arkadaşınızı ne kadar hoş karşılar ve onunla yaşamayı severseniz o da size aynı şekilde cevap verecektir.İlk adımı onları sevmeye başlayarak atın ve onlardan korkmayın.

 

11 Haziran 2014 Çarşamba

AFFETMEK BİR KOZMİK UNUTMADIR

Bugün sizlerle yaşamımız boyu bizler için çok önemli olan bir konu hakkında paylaşımda bulunmak istiyorum.Yazıyı bir internet sitesinden okudum ve sizlerle paylaşmanın faydalı olacağını düşündüm. Okuduktan sonra kendinize biraz vakit ayırıp affetmeniz gereknleri bir liste yapın ve ilk adımı atın.

En uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk... Affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu...

Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır; dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile...

Marie Balter adındaki kadının affetmekte zorlanacağı çok şey vardı. Kendisine bile bakmaktan aciz, alkolik bir annenin evlilik dışı dünyaya gelen çocuğuydu. Beş yaşına geldiğinde çocuk bakım yurduna yerleştirildi. Daha sonra bir çift tarafından evlat edinildi.

Sadist çift küçük kızı, evin mahzenine kapayıp, ona sistematik biçimde işkence ediyordu. Çiftin saygın konumu, küçük kızın yaşadıklarını çevreden kolaylıkla gizliyordu.

Marie on yedi yaşına geldiğinde depresyondan felç geçirdi. Kas spazmları ve boğulurcasına astım hastalığı çekiyordu. Halisünasyonlar da gördüğü için doktorlar ona yanlışlıkla şizofreni teşhisi koydu.

Bundan sonraki 17 yılı akıl hastanesinde geçti. Akıl hastanesinde geçen yıllarda umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranan kız, yemek yiyemiyor, fazla kımıldayamıyor ve intihar etmeyisıkça düşünüyordu.

Otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar, Marie'nin durumunu yeniden değerlendirdiler. Onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verdiler.

Arkadaşlarının ve kendisini seven bir kaç sağlık görevlisinin yardımıyla, Marie hastaneden çıktı. Artık yaşamını nasıl sürdüreceğine kendisinin karar vermesi gerekiyordu. Terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, otuz dört yılı ziyan olmuş bir kişiydi. Kızgın, öfkeli, umutsuz olmak onun en doğal hakkıydı.

Yaşamının sorumluluğunu üstlenmeden, devlet yardımıyla hayatının sonuna kadar yaşayabilirdi. Ama o bu yolu seçmedi. Marie, üniversiteye girdi ve mezun oldu. Evlendi. Harvard Üniversitesi' nde mastır yaptı. Psikiyatrik hastalarla çalıştı, konferaslar verdi. Biyografisini yazdı. Hayatı film oldu ve televizyonlarda gösterildi. Elli sekiz yaşındayken, on yedi yılını geçirdiği hastaneye yönetici olarak atandı. Associated Press Ajansı, onun yeni görevini haber yaparken, o zaferinin açıklamasını şöyleyaptı:

"Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. Ve bu gün bu hastaneye yönetici olarak dönemezdim."

29 Mayıs 2014 Perşembe

Mükemmel ilişkinin 20 bilimsel sırrı



Pek çok insanın öncelikli hayalleri arasında mutlu ve sağlıklı bir birlikteliğe sahip olmak var. Ünlü psikolog, yazar ve sosyal bilimci David Niven, son kitabı ’The 100 Simple Secrets of Great Relationships’te (İnsan İlişkilerinin 100 Sırrı) mükemmel bir ilişkiye ulaşmanın sırlarını açıkladı.

Yaptığı araştırmalar nedeniyle Ohio Devlet Üniversitesi ve Harvard Üniversitesi tarafından birçok kez ödüle layık görülen ünlü yazar David Niven mutlu ailelerin, sağlıklı ve başarılı insanların 100 sırrından sonra ’İnsan İlişkilerinin 100 Sırrı’ adlı kitabıyla mutlu ve sağlıklı bir beraberliğe giden yolda, atılması gereken adımları okuyucularıyla paylaşıyor.

KIYASLAMA YAPMAYIN
Niven’in mutluluğa ulaşmak isteyenlere kıyaslama yapmaktan kaçınmalarını öneriyor. Hayatımızı başkalarınınkiyle kıyaslamak onu değiştirmez. Ancak yazara göre kendi hayatımız ile ilgili nasıl düşündüğümüzü değiştirir! Nitekim bir arkadaşımızı mükemmel bir ilişkinin keyfini sürerken gördüğümüzde kendi ilişkimizi sorgulamaya başlıyoruz. Sorunlar yaşarken gördüğümüzde da kendi ilişkimizin daha iyi olduğunu düşünüyoruz.

PERİ MASALLARINA ALDANMAYIN
Yazara göre her ne kadar hikayelerde yaşanan büyük aşkları yaşamayı beklemesek de içten içe bunun hayalini kuruyoruz. Niven’a göre yapmamız gereken hayalini kurduğumuz büyüyü partnerimize karşı duyduğunuz sevgide görmek ve masallarda yaşanan şeylerin beklentisi içine girmemek.

ORTAK İLGİ ALANI OLUŞTURUN
Günümüzün çoğunu kariyer peşinde koşmak ve gündelik görevlerimizi yerine getirmekle geçiriyoruz. Bu da kişilerin ilişkilerinde ortak ilgi alanları bulmaya çalışmalarını son derece önemli kılıyor. Çünkü ortak ilgi alanları partnerler arasında pozitif bir iletişim ve eğlencenin oluşmasını destekler.

ZİHNİNİZİ OKUMASINI BEKLEMEYİN
Üzücü bir durumda olduğunuzda partnerinizin sıkıntınızı kendiliğinden anlamasını beklemeyin. Karşı taraf zihninizi okuyamaz. Çoğunlukla partnerimize duygularımızı anlatmadan, bizi yalnız bırakmakla itham ediyoruz. Yapmanız gereken, partnerinize hissettiklerinizi anlatmak.

ACELEYE GEREK YOK
Kişilerin evlenmeye ve çocuk doğurmaya karar verdiği yaş dilimi son yüzyılda, her on yılda bir artıyor. Yazara göre bu durumun maddi baskılar ve bağımsızlığını ilan etmek gibi pek çok nedeni var. Acele etmenize gerek yok. Çünkü ilişkiler birinci gelenin ödüllendirildiği birer yarış değil. Kitapta yer alan araştırma, geç yaşta evlenmenin ne hayat, ne de yaşanan ilişki üzerinde negatif etkisi olmadığı kanıtlanıyor.

MİZAH DUYGUNUZU GELİŞTİRİN
Yazara göre bir ilişkide iyi bir mizah anlayışına sahip olmanın ortalama bir günü daha eğlenceli kılmaya ve kötü bir günün yükünü azaltmaya faydası olur. Yazar; bu mizah anlayışının pozitif bir yönü olması gerektiğinin altını çiziyor. Çünkü negatif espriler sadece tansiyonu artırır.

KALİTELİ ZAMAN
Eğer birlikte en çok zaman geçirmek istediğimiz insanı bulmuşsak neden onunla mümkün olan en kaliteli zamanı birlikte geçirmeyelim ki! Çünkü ilişkiler birlikte geçirilen zamanın miktarı ile değil kalitesi ile gelişir!

GELECEK ÖNEMLİ
Yazara göre bazı insanlar ilişkilerinin başarılı bir geçmişi varsa o zaman yapılması gereken her şeyin başarılmış olduğunu düşünme yanılgısı içine giriyor. Oysa ilişki geçmişe değil, geleceğe doğru inşa edilir.

AÇIK OLMAK ŞART
Bir ilişkinin mutlu ya da mutsuz olduğunu düşünün. Partnerlerin birbirleri ile nasıl iletişim sağladıkları çok önemli. Yazara göre sağlıklı bir ilişki içerisindeki çiftler, iyi ya da kötü her ne yaşıyorlarsa bunu partnerleri ile paylaşıyor: "Hiçbir şeyi içinizde tutmayın! Çünkü kendi gerçekliğinizi paylaştığınız zaman hayatınızı da paylaşmış olacaksınız ve bu süreçte partneriniz ile aranızda oluşacak olan bağ her şeyin üstesinden gelmenizde size yardımcı olacaktır!"

ONUNLA ARKADAŞ OLUN
Biriyle yıllar boyu süren bir araba yolculuğuna çıkacağınızı farz edin! Bu sürede bu kişiye son derece yakın olacaksınız. Dolayısıyla söz konusu kişinin aynı zamanda arkadaşınız olmasını da istersiniz. İlişkiyi sürdüren geçici heyecan ya da zevklerden çok arkadaşlık, karşılıklı saygı, hayranlık ve ilgi olacaktır. Uzun vadeli ilişkiler gelişimlerini ve hayatta kalmalarını sağlam bir arkadaşlık temeline borçludur!

MUTLULUĞU ÖNCE KENDİNİZDE ARAYIN
İnsanlar, sevgi dolu ilişkilere ihtiyaç duyar. Hepimiz yakın sosyal ilişkilerden fayda görürüz. Ancak çoğumuz bir ilişkinin bizi tamamlayacağına, hayatımızdaki boşlukları dolduracağına inanırız! Halbuki gerçekte kim olduğunuzla ilgili olarak mutlu değilseniz, bir ilişki bu durumu değiştirmeyecektir! Bu, sağlıklı bir ilişki sürdürmenizi de zorlaştıracaktır!

PARANIN ÖNEMİ AZALIR
Hayalimizdeki partner varlıklı biri olabilir. Ancak varlıklı kişi ile bir ilişki yaşamaya başladıktan sonra paranın önemi ilişkinizi değerlendirirken etkisiz bir hale gelecektir! Kitapta yer alan araştırma sonucuna göre, sadece gelirin veri olarak alındığı bir ilişkinin başarısı ile ilgili bir tahmin yapmak imkansız! Çünkü servet bir ilişkinin uzunluğu ve tatminlik derecesi üzerinde bağlantısız!

ONU ÖNEMSEYİN
Fikir, zevk ve tercihlerinizin mükemmel bir uyumla buluştuğu bir ilişkiyi ne yazık ki yaşayamayacaksınız! Niven; bu boş fanteziyi tercih etmemenizde de ısrarcı... Zıtlıkların daima ilişkiyi canlı tuttuğunu, rehavet hissinden uzaklaştırdığını ve birey olarak gelişimi artırdığını savunuyor. İlişkinizdeki zor zamanlarda sizin için en önemli olanın ne olduğunu karşı tarafa göstermelisiniz! Farklılıklara rağmen ona değer verdiğinizi göstermeniz; sağlıklı bir ilişkinin temelini oluşturur.

SORGULAMAYI BIRAKIN
Çoğumuz birlikte olduğumuz kişinin geçmişini merak ederiz. Özellikle ciddi ilişkilerini. Uzun vadede endişe, kıyaslama ve eninde sonunda kavga ortamı yaratacaktır. Siz; birlikte olduğunuz kişinin geçmişteki partnerleri ile bir yarışma içerisinde değilsiniz.

KENDİNİZE İNANIN
İlişki bir ihtiyaç değildir. Özde; sağlığınız ve mutluluğunuz için bir ilişkiye ihtiyacınız yok. Yaşadığınız ilişki belki de hayatınızın önemli bir kısmını teşkil edebilir, ama siz hayatta kalmak ve gelişmek için gerekli olanlara zaten sahipsiniz! İçinde bulunduğunuz durum her ne olursa olsun; kendinize inanın ve önce tek başınıza ayakta durabildiğiniz gerçeğini kabul edin.

Çevrenizdekilerinfikirlerini dinlemeyin
Önemli bir karar vermemiz gerektiğinde genellikle ikinci bir görüş alırız! Niven; bu eğilimi kesinlikle desteklemiyor. İki kişinin oluşturduğu dünyayı, aradaki iletişim ya da elektriğin seyrini üçüncü kişilerin asla çözümleyemeyeceğini vurguluyor ve ilginç saptamalarda bulunuyor: "Birincisi; hiç kimse sizin gerçekten neye ihtiyaç duyduğunuzu ve neye değer verdiğinizi sizden iyi değerlendiremez. İkincisi insanlar başkalarının ilişkileri konusunda kendi ilişkilerine nazaran daha olumsuzdur. Kısacası akıl danıştığınız kişiler; ilişkinizdeki negatif yönleri görmeye pozitif yönleri görmekten daha meyillidir!"

Korkuya yenik düşmeyin
Kendi ayakları üzerinde duran, ne istediğini bilen bir kadın olmanıza rağmen; benliğinizi doğru şekilde yansıtmanız kimi zaman mümkün olmayabilir. Fobiler ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilen nedenler arasında. O gerçekte nasıl biri, geçmişte yaşadıklarımızın yine yaşayacak mısınız, sizden nasıl bir birliktelik bekliyor, bencil mi, sorumsuz mu? Bu gibi sorular; her kadının hayatının bir döneminde zihnine üşüşebilir. Oysa; olumsuz bir durum ile karşılaşacağınızda ilişkinizi sorgulamaktan vazgeçmeniz gerekiyor.

İşlerinizi eve getirmeyin
İş gününüz sona erdiğinde işiniz tamamıyla ofiste kalmalı. Zihninizden de silinmeli! Kitapta yer alan bir araştırma sonucuna göre; çalışmaya ya da iş düşünmeye neredeyse hiç ara vermeyen işkoliklerin diğer kişilere oranla özel yaşamlarından memnun olduklarını söylememelerinin üç kat daha olası bir durum olduğu belirtiliyor.

Acılarınızı unutmalısınız!
Kırıldınız ve sonra sizden özür dilendi. Çok acı çektiniz ama karşı tarafı affetmeye karar verdiniz! Ancak içinizdeki acı hemen ortadan kaybolmuyor ve hissettiğiniz bu acının travmasını içinizde taşıyorsunuz. Ama bu acıyı geride bırakabilmeyi öğrenmelisiniz! Çünkü acıyı içinizde tutmanız, yaranın taze kalmasına neden olur.

Mükemmeli aramayı bırakın
 Günümüzde mutsuz birlikteliklerin belki de en büyük nedeni; ’Daha mükemmelini yaşayabilirim’ düşüncesinden kaynaklanıyor. Sağlıklı ve tatmin edici ilişki daima mevcuttur ya da yaratılabilir! ’Mükemmel ilişki’ diye bir kavram asla var olmamıştır. Bu nedenle; Her konuda sizinle hemfikir olan ya da her an sizi mutlu edebilecek biri ile karşılaşmayı ısrarla beklemek yerine; sizi en fazla tatmin eden ilişkiyi yeşertmeyi denemelisiniz.